Bugünkü
Evrim Kuramı 1859’da Charles Darwin’in bahsettiği doğal seçilim
kavramı üzerinde geliştirilmiş bir argümanlar bütünüdür. Zamanla Evrim Kuramı
evrimsel biyolojiyle sınırlı kalmayıp ekonomi, siyaset, mühendislik, tıp,
psikoloji, antropoloji, sosyoloji, paleontoloji, moleküler genetik gibi
bilimler tarafından da kullanılmaya ve geliştirilmeye başlanmıştır.
Evrimsel
psikoloji nedir dendiğinde ise verilebilecek en geniş kapsamlı cevap psikolojik
konulara evrimsel açıdan yaklaşan bir disiplin olduğudur. Zihinsel ve
davranışsal süreçlerin evrimini araştırıp evrimsel biyolojideki adaptasyoncu
yaklaşımı psikolojik konulara taşır. Araştırma alanları; bilinç, çiftleşme,
yavru bakımı, aile ve akraba ilişkileri, duyular ve algılar, öğrenme, duygular,
bellek, hafıza, kişilik, dil, kültür, din, psikolojik anormallikler, sosyal
psikoloji gibi konulardır. Bu incelemede ise duygular evrimsel
psikoloji açısından incelenecektir. Duygular neden varlar, ne işe yararlar ve
nasıl çalışırlar gibi soruların cevaplarını bulmaya çalışacağız.
Klasik
psikoloji bireyin yakınlarına nasıl duygu beslediğiyle ilgilenirken evrimsel
psikoloji bu özel duyguları beslememize sebep olan mekanizma neden
evrimselleşmiştir diye düşünür. Neden birisi bize tokat attığında sevinmeyiz de
kızarız veya üzülürüz, neden birisi bize bir hediye aldığında ağlamayız da
mutlu oluruz, evrimsel psikoloji bu soruların cevaplarını arar.
Duygulardan
bahsetmeden önce beynin yapısını kısaca gözden geçirmek duyguları anlamamızda
yardımcı olabilir. İnsan beyni basit bir şekilde ifade etmek gerekirse ilkel
beyin (archipallium), orta beyin (paleopallium) ve mantıklı beyin (neopallium)
olmak üzere üç bölümden oluşur. İlkel insanın beyni zamanla çevresine
adaptasyon sağlayarak ve gelişen ihtiyaçlarına yönelik evrim geçirerek son
halini almıştır. İncelememizin konusu olan duygular ise daha çok orta beyin ve
limbik sistemle alakalıdır. Duygular ilk insanlarda öğrenilmiş veya beyne
yerleşmiş değildi. Zamanla dürtüler ve yaşanan deneyimlerle gelişmiş ve şuanda
akıl yürütme sürecine de zorunlu bir katılım sağlamaktadır. Antonio
R. Damasio da Descartes’ın Yanılgısı (1994) kitabında „Deneyimlerimizin
doğası gereği, geniş bir yelpazeye yayılan dürtü ve durumlar, doğuştan
duygulanıma neden olacak şekilde kurulmuş dürtülerle ilinti hale gelmiştir.“ demektedir.
Daha sonra da yaşamımızdaki duyguları erken (birincil) ve erişkin (ikincil)
duygular olarak ikiye ayırmıştır.
Birincil
duygular amigdala ve ön singulatın bulunduğu limbik sistem devrelerine dayanır
(Damasio). Örneğin boy, genişlik, hareket tipi, kimi sesler ya da vücut
halinin bazı durumları gibi özellikler tek başına ya da birlikte limbik
sistemin bir ögesi (örneğin amigdala) tarafından işlenip sonucunda korku
duygusu ortaya çıkarabilir. Bir civciv yavrusu kartalın ne olduğunu
bilmeyebilir ama geniş kanatlı nesneler belli bir süre hızlıca üstünde uçarsa
bundan korku duyup harekete geçebilir. İnsanlarda da bu korku duygusu başta
vahşi bir hayvan tarafından öldürülen bir arkadaşını görüp daha sonra bu
hayvandan korkmasıyla gelişip, evrimle beynin yapısına kodlanmış olabilir.
Birincil
duygular bu şekildedir ancak bunlar sadece temel mekanizmalardır, duyguların
hepsini ifadeye etmeye yetmez. Bireyin gelişimi açısından bakıldığında, bence,
bunların ardından, hissetmeye ve bir yandan nesne ve durum kategorileri, diğer
yandan da birincil duygular arasında sistematik bağlantılar kurmaya
başladığımız andan itibaren, ikincil duygular ortaya çıkar. Limbik sistemdeki
yapılar bu ikincil duygular sürecini desteklemek için yeterli değildir. Ağ
genişlemeli preforantal ve somatik-duyusal korteksleri de içine almalıdır
(Damasio).
İkincil
duygular yani yetişkin duygular deneyimlerimizle oluşur. Bunu anlatmak için
Damasio yine kitabında uzun süredir görüşmediğiniz bir arkadaşınızla
karşılaştığımızda ya da eski bir iş arkadaşımızın ölüm haberini aldığımızı
düşünmemizi istemiştir. Bu durumlar karşısında ne hissederiz bunu düşünmemizi
istemiştir. Vücutta gelişen fizyolojik tepkilerle o kişiyle ilişkimizin sayısız
yönlerini, mevcut durumla ilgili düşüncelerimizi ve olayın sonucuyla ilgili
olan bilişsel süreçlerden bahsetmiştir. İmgelerin prefrontal korteksimizde
işlenmesiyle tepkiler verdiğimizi söylemiştir. Yani birincil duygular doğuştan
varolan temsillerken ikincil duygular edinilmiş yönlendirici temsillerden
oluşmaktadır.
Duygular
ile ilgili üzerinde durulması gereken bir başka konu ise duygu
düzenlenmelerinin evrimsel süreç içinde pozitif ve negatif olarak iki ayrı
şekilde gelişmesidir. Negatif duygular yaşam için tehdit içeren durumlarda
kişilerin ne yapabilecekleri hakkındaki düşüncelerini belirli davranışsal
seçeneklere indirgemeye hizmet eder çünkü bu seçenekler evrimsel adaptasyon
içinde tehlike karşısında hayatta kalmayı daha olası kılan davranışları ya da
yatkınlıkları içerir (Fredrickson ve Cohn’dan aktaran Yüksel, 2014). Korku,
kızgınlık, öfke gibi duygular negatif duygulardır ve bizi harekete geçme, kaçma
yani kısacası hayatta kalmaya karşı davranış geliştirmeye iterler.
Evrimsel
kuram açısından negatif duyguların işlevinin açıklanması kolayken pozitif
duygular için aynı şey geçerli değildir. Negatif duyguların hayatta
kalmayı daha olası kılan anlık çözüm bulmalarından farklı olarak pozitif
duygular problemlere kişisel gelişime ve büyümeye katkı sağlayacak çözümler
sağlamakla ilgilenirler (Fredrickson’dan akt. Yüksel, 2014). Pozitif duygular
bireylerin işlevsellik ve iyilik hallerine katkı yaparak belirli zihinsel ve
davranışsal altyapılar oluşturur. Onları sosyal hayattaki zorluklara karşı
hazırlamaktadır. Yani pozitif duyguların anlık değil de dolaylı yoldan ve uzun
vadeli bir şekilde etkisi vardır.
İleriki
iki yazıda ise korku ve kıskançlık duygusunu evrimsel açıdan değerlendireceğiz.
Kaynaklar:
1. Bakırcı, Ç. M., (2016, Nisan), Evrim
Kuramı ve Mekanizmaları, Evrensel Basım Yayın, İstanbul.
2. Damasio A. R., (2006), Descartes’ın
Yanılgısı, (Çev. Atlamaz, B.), Varlık Yayınları, İstanbul.
3. Freud S., (2016), Totem ve Tabu,
(Çev. Şipal, K.), Say Yayınları, İstanbul.
4. Yüksel, B. (2014). Kaygı Belirtilerini Açıklamada
Bağlanma, Pozitif Ve Negatif Duygu Düzenleme Ve Belirsizliğe Tahammülsüzlük
Arasındaki İlişkiyi Bütünleyici Model Arayışı. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara.
Yorumlar
Yorum Gönder